Unutkanlar
Mıstık ile Mustik Alanya’ gitmek üzere akşamdan anlaştılar. Arabası olan Mıstık, Ağustos ayının sıcak bir günün sabahı erkenden kalktı. Kuru katık kahvaltısını yaptı.
Sonra evin çardağına çıkarak pikap arabasına baktı. Araba yerinde yoktu. Gözünü yeniyle sildi bir daha baktı.Yerinde araba yoktu. “Gözüm kamaşmıştır” düşüncesiyle gözünü iyice ovalayarak tekrar baktı. Hakikaten araba yerinde yoktu. İçinden “ Ulan bu arabayı hangi pezevenk çaldı acaba?” diye içinden geçirdi. Araba yerinde gerçekten yoktu. Karısına haber etmeden aceleyle ayakkabısını giydi. Aşağıya indi. Evin etrafını fır döndü. Hakikaten araba her günkü koyduğu yerde yoktu. Kafası karıştı. İçi burkuldu. Midesi bulandı. Dizleri titredi. Evin önünden uzaklara, aşağıda görülen mavi denize baktı ve bakarken de arabayı nereye koyduğunu hatırlamaya çalıştı. İkindileyin gittiği yerleri aklından geçirdi. Bahçeye gittiğini, bahçeden avlanmaya gittiğini, avdan eve geldiğini hatırladı. Sonra gülümseyerek bahçeye arabayla gittiği hatırına geldi. Kimseye söylemeden bahçeye yollandı. Koşar adımlarla gitti. Kurşun atsan arkasından yetişmeyecekti. Bahçeye vardı. Arabası portakalların arasındaydı. Görünce sevindi. Allaha şükretti bulduğuna. Hani ne derler? “ Allah kulunu sevindireceğinde eşeğini yitirir yine buldururmuş.” Tam o hesap oldu. Arabasına binmiş evin önüne gelmişti. Ara gürültüsü ile dışarı çıkan eşi:
-Mustafa! sabah erkenden nereye gidip geldin?
-Bahçeyi bir arabayla dolaşıp geldim,dedi.
Yalan söylemek, akşam arabayı tarlada unuttuğunu söyleyerek fırça yemekten daha eftaldi. Bir de eğlenceye alınmak vardı bunun içinde.
Biraz sonra ikinci Mustik göründü. Arabaya bindikleri gibi Alanya’ya yollandılar. Türkler kavşağına geldiklerinde şoför Mıstık kırmızı ışıkta geçti. Mustuk:
- Kırmızı ışıkta niye geçtin?
- Ay yeğen geçmeden önce niye söylemedin? Demesin mi?
- Benim söylememe ne gerek var? Sen bakacaksın ona göre geçeceksin?
- Ben ışığa bakmayı unutmuşum ay yeğen,dedi.
Yola devam ettiler. Birinci Mıstık’ın ağabeyinin yanına vardılar. Öğle yemeğini yedikten sonra Mustuk:
-Bize müsaade, bizim sanayide işimiz var. O işi halleder köye gideriz.
– Müsaade sizin. Yalnız benim Ali’nin dükkanında bir masa var. Onu köydeki eve götün.
-Olur dediler, gittiler.
Sanayiye vardılar. Arabanın üstüne aldıkları bir sera topunu attılar. Sonra arabayı park ederek işlerini görmeye koyuldular. Eksiklerini aldılar. Bazı tanıdık yerlerde ikram edilen çayları içtiler.
Eve dönme zamanı gelmişti. Arabayı park ettikleri yere geldiler.Arabaları yerinde başka bir araba park edilmişti. Mıstık:
-Arkadaş bu tam bizim arabaya benziyor; fakat üstünde bir top sera naylonu koymuşlar. Öyleyse bizim olmaz.
-Öyle dedi Mustuk.
Tekrar araba aramaya başladılar.
-Biz demek ki başka yere park etmişiz arabayı.
-Baktığımız tarafa koyduk her halde.
-Eee!.. naylonu araba kim koydu? Araba bizimse naylon kimin? Naylon bizimse araba kimin? Ben bunu anlayamadım.
-Şu tarafı bir daha bakalım.
Hava sıcaklığından, birazda canlarının sıkılmasından dolayı ter sardı. Yüzleri yandı. Üstlerindeki gömlekler yapıştı sırtlarına. Alınlarında akan terleri işaret parlakları ile silerek yere akıttılar. Sonra yine baktıkları yere döndüler. Tekrar arabanın yanına geldiler.
-Ay yeğen aynı benim araba.
-Bence de benziyor.
-Beni şüphelendiren ise üstündeki naylon.
-Beni de…
-Şu dükkancıya soralım bakalım.
Araba sahibi olan Mıstık usulca dükkana yanaştı. Biraz utangaç bir vaziyette. Kısık bir sesle:
-Abi! biraz önce buraya bir araba koymuştuk gördün mü?
Adam eliyle arabayı göstererek:
-Sizin park ettiğiniz araba bu?
-Bizde benzettik ;ama üstünde bir top sera naylonu var. Onun için bilemedik.
-Siz arabayı park ettiğinizde üstündeki naylon top vardı.? Plakasına bak sana.
Mıstık arabanın plakasına baktı.Arabayı yitirip tekrar bulmuş sevinciyle gülerek:
-Ay yeğen hakikaten bizimkinin plakası. Öyleyse araba bizimki.
Mustuk, katıla katıla gülerek:
-Sera topunu da ben aldım, sabah birlikte üstüne attık. Demek ki unuttuk.
-Haaaa! Şimdi anladım dedi Mıstık.
Cebinden anahtarı çıkardı. Arabanın kapısını açtı. İçine bindiler. Bunları şaşkınlıkla seyreden dükkancı artlarından hem güldü, hem de hayret içinde başını salladı.Kendi kendine “Ulan bu dünya da ne insanlar yaratmışsın sen yarabbi!” diye mırıldandı.Arkalarından köşeyi dönesiye baktı.
Bizimkiler kendi kendilerine gülerek yola girdiler. Soluğu Ali’nin dükkanında aldılar. Ağabeyin masasını arabaya attılar. Günün en sıcak saatleriydi. Mıstık ağabeyinin evinin önünde durarak masayı ikisi bir omuzlayarak eve zorla çıkardılar. Kan ter içinde kalmışlar beş kat yukarı çıkmışlardı.Kapıyı tıkılattılar. Kapıyı açan ağabey onları bu halde görünce:
-Buyurun. Ne bu haliniz?
-Masayı getirdik.
-Masayı buraya değil, köydeki eve götüreceksiniz.
-Ay yeğen biz oraya götüreceğimizi unutmuşuz diyerek döndüler.
İçinden gülen ağabey arkalarından masayı indirişlerini seyretti. Sağa sola dokunan masanın sesini dinledi.Gülerek kapıyı kapattı.
Bu sefer doğru Konaklı’nın yolunu tuttular. Mustuk’un borcunu vereceklerdi. Bir de tamire verdikleri motoru alıp eve döneceklerdi..Arabayı durdurarak indiler. Bir dükkana girdiler. Dükkancı:
-Buyun beyler?
-Borcumuzu ödemeye geldik.
-Adınız ?
-Mustuk …….
Çekmeceden çıkardığı deftere bakmaya başladı. Yaprakları hızlı hızlı çevirdi.Bir türlü o ismi bulamadı.
-Sizin ben defterde isminizi bulamadım. Siz ney almıştınız.
-Telefon,
-Ben telefon satmam ki. Sizin telefondan ise borcunuz telefon satan yeredir.Bende borcunuz yok.
-Sağ ol, dediler ;ama mahcup olmadılar da değil.
İkisi bir tanıdıkları dükkancı Ahmet’in yanına geldiler. Durumu anlattılar. O da:
-Şimdi burada telefon satan dükkan az yukarıda. Birlikte ben size göstereyim.
-Olur dedi borçlu olan.
Üçü bir yukarı doğru çıktılar. Önceki başlarına geleni anlatmadılar. Az önce vardıkları dükkanın iki alt tarafındaki dükkana girdiler.Dükkancı onları tanımıştı. Buyur ettikten sonra çay ısmarladı. Çaylar içildi. Mıstık bu sefer dükkanı da hatırladı. Dükkancı:
-Buyun?
-Ben borcumu ödemeye geldim.
Adını bile sormadan alacak defterini açtı. Oraya bakarak:
-Yüzon lira,dedi.
Parayı Mustuk ödedi. Birlikte dükkandan ayrıldılar. Ahmet ile de vedalaşıp arabayı park ettikleri yere vardılar. Araba orada çoğalmıştı. Bir arabaya şoför olan Mıstık yanaştı. Cebinden anahtarı çıkararak kapıyı açmaya çalışıyordu. Kapı açılmıyor, uğraştıkça Mıstık alışkanlığı gereği dilini çıkarıyor, çevirdiği tarafa paralel olarak dilini de çeviriyordu. Uzaktan onları gören bir adam yaklaştı.
-Ne yapıyorsun hemşerim, diye sert çıktı.
-Arabamın kapısını açıyorum.
-Sen her gördüğün sakallıyı baba zannetme. Bu araba benim ki?
Bunu duyan Mıstık zaten açamadığı kapıdan mahcup bir şekilde anahtarı çekti. Yan taraftaki arabaya baktı. Gerçekten de kendi arabası yan taraftaydı. Arabalar aynı marka olmalarından karıştırmıştı.
-Kusura bakma. Karıştırdım aynı olunca….
Bu yanlışlığa canı sıkıldı. Bir terleme geldi. Avuç içleri terledi. Yanında ki Mustik da mahcup olmaması için konuşmuyordu. Öteki işlerini de görüp yola girdiler.
Avsallar sınırına girerken arabayı süren Mıstık biraz yavaşlayarak dönüp diğer Mustik’in yüzüne baktı. Sonra da:
-Su motorunu almayı unuttuk?
-Vay anasını dedi öteki.
-Şuradan dönüp alalım gelelim,
-Dön, dedi ikincisi.
Avsallar Kavşağından döndüler. Doğru Konaklı sanayisi.Tamircinin yanına varıp durdular. Mıstık indi. Tamirciye yaklaştı.
- Motoru arabaya atalımda götüreyim.
- Biraz önce motoru arabaya attık götürdünüz.
– Biz unutmuşuz, diyerek dönüverdi. Arabanın üstüne baktığında motoru gördü. Şoför mahallinde oturan Mustik:
-N’oldu?
-Ay yeğen motor arabanın üstündeymiş.
-Ciddi mi?
-Her şeyi unutur olduk. Demek ki attığımız haplardan.
-Biz de bundan sonra atmayalım. Değilse yiteceğiz.
Araba yerinden kalkarken patinaj yaparak ortalığı toz duman etti. Sessiz bir yolculuktan sonra köye yaklaştılar.Mustik:
-Bu günkü unuttuklarımızı kimseye söylemeyelim.
-Hakikaten söylemeyelim. Çok unutur olduk. Ben bazı unuttuklarımı sana bile söylemedim.
– Ne zaman unuttun da söylemedin?
-Yahu geçenlerde araba ile Alanya’ya gittim. Minibüse bindiğim gibi köye gelmişim. Kız, “Baba arabayı ne ettin?” dedi. İşte o zaman arabayı Alanya’da unuttuğumu hatırladım. Biraz sonra belli etmeden tekrar minibüse binerek Alanya’ya geldim. Arabaya binip gittim. Daha bunu kimseye söylemedim. Onun için unuttuklarımızı kimseye gerçekten söylemeyelim.
-Söylemeyelim. Sonra alay konusu bile oluruz. Beninim de sana söylemediğim bir unutkanlığım var.
-Ne zaman?
-Geçenlerde çocuğu otobüse bindirmek için yola indim. Otobüs geldi durdu.Ben çocuğun valizlerini mavine verdim. Bagaja koydu. Tamam dedim. Otobüs yürüdü. Arkama bir baktım çocuk kalmış. Yanımdaki arkadaşın arabasına bindik arkadan yürüdük. Bereket otobüs Okurcalar’ da yolcu alıyormuş ki yakaladık. Değilse Manavgat’a kadar gidecektik.
Adaşının anlatımına çaktırmadan gülüyordu Mıstık. Sonra yavaşça:
– O zaman hanımlara bile demeyelim. Söz mü?
-Söz.
Diye sözleştiler.
Bir gün sonra bunların sözleştikleri olaylar köyün ağzında dolaşıyordu. Olayları anlattıkça kendileri bile gülüyorlardı. İnşallah bir gün yitmezler.






