Tarihimiz

1.KÖYÜN TARİHİ

Köyümüzü tarihi bakımından incelerken iki bölümde inceleyeceğiz. Bunlardan birincisi ad bilimi bakımından, ikincisi ise tarihi bakımındandır. Şimdi bunları sırayla inceleyelim.

A) AD BİLİMİ YÖNÜNDEN İNCELENMESİ:

Kasaba da bulunan mahalle adlarını, tarihi gelişim içinde ad bilimi bakımından sırayla inceleyelim. Önceki köy adını, sonrada mahalle adlarını, en sonunda kasaba adını sırasıyla ele alıp inceleyelim.

1.Karabuynuzlar Köyü

A.Karabuynuzlar adının anlam ve önemi:

Köyün adı ile ilgili olarak iki rivayet vardır.

a. Halkın anlattığına göre: Köyün halkının ataları Horasandan göç ederek Anadolu’ya gelen Kayı Türklerinin Avşar soyundandır. Bunlar Eksere’nin (Gündoğmuş’un) Senir-Düşembe nahiyesinde gelerek Senir Beyliğini kurmuşlardır. O tarihte bu bölgeye “ Düşembe” denilmekte, bu münasebetle buralar Düşembe (Merkezi Senir) Nahiyesine bağlı topraklardı. Halk hayvanlarını kışlatmak için güzün daha sıcak olan bu topraklara göçer hayvanlarını kışlattıktan sonra yazın yaylalara göçerlerdi. Senirde ölet olması münasebeti ile 1840 yıllarında yurt aramaya başlamışlar. Gülallar mevkisine konmuşlardır. Okurcalar ile beraber yaşarlarken Senir Beylerinden Hacı Ömer, Karaburun’a gelmiştir. Bey ile araları açık olan aşiret kavgaya meydan vermemek ve bir ölet hastalığın olması yüzünden Gülallardan ayrılmaya karar vermiştir. Aşiretin bir kısmı o tarihte Avsallar idaresi altındaki Ahmet Efendi suyunun batı tarafına (Etu inşaatın güney doğusuna) yerleşmişlerdir. Aşiretin bu mevkiye konmasından ve kendi köylerine yakın olmasında rahatsız olan buraların sahibi olan Avsallar Beyleri bu aşiret Beylerine “ Gidin Mugarın başındaki Karabuynuzun dibine oturun” demiş. Aşirette buradan göçerek tarif edilen suyun başındaki buynuz ağaçlarının yanına konmuşlardır. İşte bu yüzden köy adını dibine kondukları kara buynuz’un adından aldığı söylenmektedir. Söylentiye göre adını da bu yörenin tabii bir meyvesi olan bu ağaçtan alarak, köyün adı Karabuynuzlar Köyü olmuştur. Bu rivayet hiçbir bilgi ve belgeye dayanmamaktadır. Köy sınırları içinde çok olan bu bitkinin adının verildiği tezine dayanmaktadır.

b.Belge ve kaynaklara göre: Yazılı kaynaklara (Düşembe-Senir ve Cumhuriyetten Günümüze Gündoğmuş kitaplarına) göre: O tarihte Kara kelimesinin güçlü ve kuvvetli anlamda kullanılması, ayrıca bu yöreye gelen aşiretin adının Avşar boyundan koç buynuzu, güçlü ve kuvvetli anlamında kullanılan aşiretten olup bu adın verildiğidir. Ayrıca tarihi kaynaklarda Senir’e Kara Senir dendiği de bir gerçektir. O tarihlerden evvel kurulan Karadere, Karaisa, Karabul, Karakaya, Karain ve Karaköy gibi isimlerde bu anlamda köylere isim olarak verilmiştir. İncelendiğinde bu ortaya çıkmaktadır. Zamanımız Türkçesinde renk olarak kullanılan “kara” kelimesi anlam değişikliğine uğramış kelimelerdendir.“Karabuynuzların anlamı” :Hem aşiret adı, hem güçlü, kuvvetli, mert, cesur anlamlarını içerir. Köyün adı tarihi araştırmalarda çok önemlidir. Yani bu köyü kuran aşiret insanları güçlü, kuvvetli, mert, cesur kişilermiş ki bu adı almıştır. Bu özelliklerden kaçınmak doğru olmadığı gibi inkarı da doğru değildir. Önce bir mahalleye verilen bu ad köyün asıl adı olarak anılmaktadır. Yüzeysel düşüncelerle ad değişimlerinin doğru olmadığı anlaşılmıştır. “Ad bilimi “ diye bir bilim dalı sırf bu konuları araştırmak için kurulmuştur. Karabuynuzlar kelimesini olumsuz anlamlara yorumlayarak atalarımıza ihanet yapmanın, inkar etmenin bir sonucudur. Atalarımızın koyduğu aşiret adından korkmanın, utanmanın yanlış olduğu, kendini inkar edeceği, soyunu aşağı göreceği bir aşağılık duygusu olduğu bilinmelidir. Biz, atalarımız ve aşiretimiz ile daima öğünür, gurur duyarız.

Son zamanlarda bu önem kavranıldığı için değiştirilen isimlere tekrar dönüş yapıldığı da bir gerçektir. Türkiye’de Karabuynuzlar isimli yerleşim birimleri mevcuttur. İlimiz Serik ilçesinde Karabuynuzlar köyü adında bir köy vardır.

Yörüklerde birde ak çadır ve kara çadır hikayesi var. Ak çadıra Yörüklerin yöneticisi ve bürokrasisi oturur. Kara çadıra ise halk otururdu. Buradaki renkler ise statü belirtmektedir.

B.Mahalle adları:

Köyümüzün 4 tane mahallesi vardır. Bunlardan birincisi Karabuynuzlar Mahallesidir. Köy ismi bu mahalle adı ile söylenmektedir. Şimdi sıra ile bunları inceleyelim.

1.Karabuynuzlar Mahallesi: Köye adını veren merkez mahalledir. Bu mahallenin adı ve anlamı, kimler tarafından kurulduğu yukarda anlatılmıştır. Bu mahallenin köyün merkez mahallesidir. Kurucu aşiret önce Gülallar’a, sonra Avsallar beyleri idaresindeki Ahmet Efendi suyunun doğusuna ve batısına konmuşlar. Sularını Ahmet Efendi suyundan almışlardır.Daha sonra Avsallar Beylerinin isteği ile şimdiki bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Mahalle halkından bazıları da Senirden Kakaçların eski mezarlının güney tarafındaki tepenin başına Nebilerin Kışla denilen yere konmuşlardır. Bu mahalle halkının bir kısmı da buradan göçüp gelmişlerdir. Her iki yerde de hâlâ ev yıkıkları bulunmaktadır. Sularını da Elmalı dereden almışlardır. İlk yerleşme Karabuynuzlar mahallesinin olduğu yere (dibeğin başına) olmuştur. Suyu da kendilerinin yaptığı derenin başındaki çeşmeden almışlardır. Kaynaklarda tam belirtilmese de yaptığım araştırmalara göre tahminen 1825 yılları civarında gelip buralara yerleştiklerini tahmin ediyorum. Köyün adı bu mahallenin adı ile söylenmektedir.

2,Kakaçlar Mahallesi: Yapılan araştırmalara göre; Bu mahallenin halkı Senir Beyliğinden koparak kışlamaya geldikleri ilk yer Nebilerin Kışla mevkisidir. Buraya konmuşlar su ihtiyaçlarını Almalı deredeki gözlerden sağlamışlardır. Daha sonra gelen bir ölet hastalığının “Yerinden kaynaklanıyor” düşüncesinden dolayı şimdiki yere taşınarak yerleşmişler ve mahalleyi kurmuşlardır.Köyün en küçük mahallesidir. Arşivler bunu gösteriyor. Kakaç kelimesinin anlamına gelince:

a) Kavurma, pastırma,sucuk, sırım edilmiş kemiksiz et,

b) Zıpkın, kesilen mısırların tarlada kalan kökleri, inek sağılırken anasından uzaklaştırmak için kullanılan küçük sopa, Soğuktan donmuş ıslak bez, ağaç kakan,

c) Zayıf insan veya hayvan, kekeme, dili tutuk adam, ezip yoğrularak kurutulmuş gül, gelincik, yalancı lale

d) Kars ili Doğruyol bucağına bağlı bir yerleşim birimi anlamlarında kullanılmaktadır.

Kakaç kelimesi de bizde zayıf, kuru, çelimsiz anlamlarında kullanılmaktadır. Onun için Kakaçlar mahallesinin adı da bu mahalleyi kuran Kakaç Ahmet’in adından gelmektedir. Bu kişinin zayıf, çelimsiz, kuru yapısından veya kekeme, dil tutukluğundan bu ismin verilmiş olacağı gerçeğidir. Bu kişi de Cangaralar sülalesinin ataları olduğu sonucuna varılmaktadır.

3.Heyipler Mahallesi:

Bu mahalle ise ilk önce Okurcalar halkının ataları ile birlikte Eski Okurcaların köyü olan İncirkırı Köyünün kuzey doğu tarafındaki Gülallar denen mevkide yerleşmişlerdir. Yaylada da birlikte yaşamışlar ve Yaylada “Okurcalar Yurdu” denen yer, işte bunun bir ispatıdır. Burada uzun yıllar oturmuşlar, bir salgın hastalık yüzünden Okurcalar Gülallar’ın aşağı (Güney tarafındaki eski Okurcaların köyü olan İncir Kırı Köyünü kurmuşlar, Omurlar ise şimdiki Heyipler mahallesine yerleşmişlerdir. O tarihlerde yerleşim yerinde birinci şart su bulunmasıydı. Köy mecburen su başına veya bir pınara konmak zorundaydı. Halk suyunu şimdiki çeşmelerden temin ediyorlardı. Buraya Heyipler adının verilmesi ise; Şimdiki Okurcalar okulunun güney doğusunda bulunan Heyipoğlu Tarlası denen yerde oturan Heyipoğlu bir süre sonra Şimdiki Heyipler çeşmesi başına yerleşmiş, daha sonra bir ölet yüzünden Gülallar’dan kalkan Omullar da gelerek şimdiki Mahalleye yerleşmişlerdir. Sularını çeşmeden almışlardır. Gülallardan kalkan diğer aşirette İncirkırı köyünü kurmuşlardır. Mahalleye ilk yerleşen Heyip olduğu için mahellenin adı da Heyipler olarak konulmuştur. Aynı mahalleye halk arasında Gülallardan gelenlerin adı olan Omullar da denildiği bilinmektedir.

d.Yalı Mahallesi: Bu mahallenin kuruluşu daha yenidir. Köyün deniz kenarı bölgesinde Marazlı- Okurcalar sınırları arasındaki Karabuynuzlar köyü bölgesine kurulmuştur. Bu mahalle çevrenin turizm, tarım ve ticaret gelişimi gereği köy, bilhassa Heyipler halkının bu bölgedeki arazilerini bahçe yapması, hayvancılığın gerilmesi, sonucunda bahçelerine yaptırdıkları evlere taşınmasıyla oluşmuştur. Deniz kıyılarında ticaretin artması, turistik tesislerinin deniz kenarlarına yapılması, Transit yolun buradan geçmesi yeni yerleşim yeri doğmasına sebebiyet vermiştir. Bu yere deniz kenarında olması dolayısı ile Yalı denilmekteydi. Kurulan mahalleye de yer adı olan Yalı mahallesi verilmiştir. Bu yere yakın olan denize bakan yamaçların bir kısmı da yabancılara satılmış, buralara yerleşim hızlanarak mahalle büyümüştür. Bu mahallede üç mahalleden yerleşenler mevcuttur.

2.Köyün adının değiştirilmesi: Köy halkından bazı çevreler “Karabuynuz” kelimesinin anlamını araştırmadan, incelmeden yüzeysel bir bakışla kendine göre istenmeyen anlamlarda yorumlamışlar, değiştirilmesi gerektiğini düşünmüşlerdir. Önce köyün adını bir mahallesinin adı olan “Heyipler” adına birazda dinsel duygu katarak “Habibler Köyü” olması yönünde çaba göstermişlerdir.Bu isteğin gerçekleşmesi için köy muhtarı tarafından Antalya İl Encümenine dilekçe verilmiştir. Bunu haber alan köyün yetiştirdiği Avukat-yazar olan İsmail YILDIZ, encümene bu adın nerden geldiği, tarihi değeri ile ilgili olarak bir rapor vermesi üzerine istek ret edilmiştir.

Daha sonra köy isim değişikliklerinin İç işleri Bakanlığının da yapabileceği öğrenilince bu konuda rahatsız olan Köy Muhtarı Ramazan Çetiner bakanlığa gitmiş, köyün adını, köy halkı ve yerel kurağı ile ilgisi olmayan “Esentepe Köyü” olarak değiştirilmesini sağlamıştır. Bu anlamları öğrendikten sonra bu düşüncenin yanlışlığını anlamış olacaklarını umuyorum.

3.Marazlı köyünün kurulması ve adının değişmesi: Önceleri komşu köyümüz olan Marazlı mahallesi, önceleri Avsallar’ın bir mahallesiydi. Marazlı, Avsallar, Köy yerinde oturduğu zamanlarda köyün yanması sebebiyle yerleşecek yer arayan Marazlı Mustafa’sı önce Doğu Belenine, oradan da şimdiki yerleşim yerine gelerek yerleşmiş, mahallenin adını da kendi adı olan Marazlı koymuştur. Bu ad her ne kadar hastalıklı anlama gelse de bizim yöremizde daha çok zayıf, kuru, çelimsiz anlamlarda kullanılmaktadır. Zannedersem köyün kurucusu olan Marazlı Mustafa, zayıf ve çelimsiz olması sebebiyle bu ismi almıştır. Bu kişi hasta olmadığına göre hastalık anlamı ile ilgisi söz konusu değildir. Bunda çekinilecek, utanç duyacak bir durum söz konusu olamaz. Bu ad o yerleşim yerinde yaşayanların atalarının adıdır. Bence ataları gurur duyulacak bir şahısmış. Bu adı değiştirmenin hiçbir anlamı olamaz. Daha sonra burası Avsallar Köyünden 1961 yılında ayrılarak Yeşilköy adında bir köy yapılmıştır. İlk Muhtarı da Kör Ali (Ali Baysal’dır.

4. İNCEKUM adının verilmesi: Yeşilköy belde yapılarak belediyelik olunca bir dönem bu adla belediye devam etti. Daha sonra aynı isimle Kaş ilçesinde bir belde daha olması sebebiyle karışıklıklar oldu. Bunu gören zamanın belediye başkanı Fahri Baysal, beldenin deniz kenarında Turistik bir yer olan ve bilinen İNCEKUM adını kaba adı olarak değiştirtti. Bizim köy ile 2006 yılında yapılan halk oylamasıyla birleşmesi sebebiyle iki köyün ortak adı olarak İNCEKUM kasabası oldu. Bu beldenin adı büyük şehir yasası ile şimdi İNCEKUM mahallesi olarak yaşatılmaktadır

5.Köy adlarının değiştirilmesinin sakıncaları: Yerleşim yerlerinin adları:

a) Yerleşim yerini (mahalle, köy mezrayı kuran adamın adı, (Marazlı,Hacıahmetler gibi)

b) Yerleşim yerinin coğrafi özelliğinin adı,(Karadere, Kuzyaka gibi)

c) O yere yerleşen halkın soyun ve aşiret adı, (Karabuynuzlar, Çakallar gibi)

d) Tarihi özelliği ile ilgili adı verilir. (Kale, Hisarcık Köyü gibi)

Bu ad o yerin tarihi ve halkı ile ilintili olduğu için çok büyük bir önem taşımaktadır. İnceleme ,araştırma bu ad üzerinden yapılır. Bunu inceleyen “ Ad bilimi” diye bir bilim dalı bile vardır. Bu adların değiştirilmesi ise gelecek nesilleri tarihten ve atalarından bağlarını koparmaktır. Zaten isim değiştirmenin sakıncaları anlaşıldığı için buna son ve4rilmiş, hatta eski isimlere yeniden dönülmüştür. (Alara-Ulugüney gibi) Bizde atalarımızın ve yer isimlerinin yaşatılmasına bu yönden sahip çıkıyoruz. Hepimiz bu görevimizi yapmalıyız.

Not Köyün kuruluşu daha sonra konacaktır.

b) Soy Kütüğümüz.

Bu bölüm ile bilgiler düzenlendiğinde konulacaktır.

c.Folklorumuz:

Bu bölümde köyümüzün gelenek, görenek ve adetlerini burada sırayla yayınlayacağız.

2.YÖRÜKLERDE (BİZDE) EVLENME:

Evlilik, iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde, ruhen ve bedenen ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesidir. Bu şekilde evlenen eşler aynı zamanda aileyi de oluştururlar. Zaman içinde buna çocuklarda katılmaktadır. Yörüklerde evlenme erken yaşta olmaktadır. Çünkü Yörük’ün hayatında insan gücüne çok ihtiyaç vardır. Gençlerin evlenme işi ve yuva kurması; anne, baba, kardeşler ve sağdıç birlik içinde yardımlaşarak yaparlar.

a) Kızın evlenmeye hazırlığı: Yörükler kızları belli bir yaş olgunluğuna ermeden ve kız bürgülenmeden (baş bağlaması yapılmadan ) yani kız ergenliğe ermeden istemezler ve evlendirmezler. Onun için nasıl erkekte bir sünnet işi varsa kızlarda da bir bürgüleme geleneği mevcuttur. Şimdi bunu inceleyelim.

Kız bürgülemesi (Baş bağlaması): Yörüklerde kadına çok önem verirler. Onun için kız ergenliğe girince kız bürgülemesi yapılır. Bu kızın evlenmeye hazır olduğunu göstermek ve çevreye bunu duyurmak için yapılan bir merasimdir. İlginçtir ki bu benim incelemelerine göre yalnız Karabuynuzlar ve Senir Beyinden ayrılan birkaç köyde uygulanmaktadır. Bunun için kız ergenlik çağına girdiğinde aile ve komşularla bir kız bürgüleme töreni yapılmaktadır. Kızın ergenliğe girdiği ay içinde, kızının bürgülenmesi töreni için, annesi bir gün belirler. O gün çeşitli yemekler, yiyecek kırıntılar, börekler ve çörekler hazırlar. Bir gün önce akraba ve komşularına duyurarak davet eder. Davetliler gelmeden önce kız banyo yaptıktan sonra saçı taranarak hazırlanır. En yeni elbiseleri giydirilir. Gelenlerinin elini kız tarafından öpülerek karşılanır. Herkes toplandıktan sonra hazırlanan yemek, çörek ve çerezler ikram edilir. Sonra kız ortaya oturtulur. Kızın arkasına da yaşlı bir bayan oturur. Kızın saçını yeniden tarar. Sonra belik belik örer. Bu beliklerin aralarına gök (nazar boncuğu ) boncuk geçirilerek birbirine dirkenir.Sonra dua okuyarak kızın telliği giydirildikten sonra üstüne beyaz bir bürgü (baş örtüsü ) örtülür. Bu örtünün beyaz olması kızın bembeyaz temiz olduğun anlamını taşır. Sonra kızın önüne bir bohça serilir. Gelenler bu sergi üzerine hediyeler bırakırlar. Bu hediyeler akrabalık ve komşuluk derecesi ile doğru orantıda pahalılık gösterir.Hediye olarak, altın, yüzük, ikilik, kırklık, boncuk gibi süs eşyaları olduğu gibi para ve bez eşyalarda verilmektedir. İşte kız bürgülendikten sonra bu baş örtüsünü başından çıkarmaz. Bu beyaz baş örtüsü kızın evlenmeye ve istenmeye hazır olduğunun bir nişanesidir. Bundan sonra kızın haklıları istemeye, dünür göndermeye başlarlar. Bu da Yörüklerin kadına ne kadar önem verdiklerinin çok önemli bir göstergesidir. Dikkat edilirse bu erken evlenmeyi, çocuk istismarını önleyen bir gelenektir.

b) Erkeğin evliliğe hazırlanması: Erkeğin evliliğe hazırlanması için ergenlik çağına girmesi şattır. Birde askerliğini yapması, iş, güç sahibi olması, yattığı, kalktığı yeri bilmesi, büyüğü küçüğü tanıması istenilen olgunluğa ermesi istenir. Bilhassa ana babaya yardımı esas alınan bir davranışıdır. Bir olgunluğa ermesi ortak göstergedir. Diğer yandan bir aileyi yönetecek ve geçindirecek becerisi istenmektedir. Yörüklerde ataerkil aile olduğu için gençin hayvanlara bakımı, itaati, aile ve dış ilişkileri gözlenerek huyu hakkında bir kanaat oluşur. Bu göstergeler olumluysa evlenecek olgunluğa ermiş delikanlı sayılır.

c)Kız Beğenme: Yörüklerde kız istemek için kız, anne, baba ve oğlan tarafından beğenilmesi esastır. Evlenme çağına gelen oğlanın babası ve annesi kızı bulurlar ve beğenirler. Sonra oğlana bu söylenir. Delikanlı da beğendikten sonra istenmesine karar verilir. Diğer bir ifadeyle genellikle görücü usulüne dayanır. Kız beğenmede: Kızın güzelliği, huyu, çalışkanlığı, görgüsü, misafirperverliği, yemek hazırlaması, büyüklere saygısı, küçüklere sevgisi kriterlerine dayanır. Bunda akrabalardan olması tercih sebebidir. Kız beğenmeyi anne ve babalar yaptığı gibi oğlanın kendisi de, beğenmeye çalışmaktadır. Kız genellikle düğün yerlerinde, göç esnasında, iş ortaklığında, babaların samimiyetinden ve akrabalık münasebetiyle olan iletişimlerden beğenilir. Delikanlılar tanışmak için bir aracı (hacana) yoluyla iletim sağlarlar. Buradaki anlaşmayı onlar sağlar. Düğünlerde oynamayı, kızdan mendil alıp vermeyi, oğlanın ayna, lokum ve hediyelerini kıza vermeyi aracı sağlar. Yüz yüze görüşme az olmaktadır. İş iyice olgunlaşıncaya kadar gizli tutulur. Kız istendikten sonra duyulur. Oğlan annesine bu isteğini söyletir. Kız ise daha çok annesine söyleyebilir. Oğlan evi duyunca sıra oğlan tarafın beğenip beğenmeme konusu ortaya gelir. Eğer beğenirse kız istenir. Beğenmezse istenmez. Eğer beğenmezlerse vazgeçildiği gibi kız kaçırma olayları da söz konusu olmaktadır. Kız tarafının oğlanı beğenmesi durumlarda kız tarafı bunu gizler. Duyulması ayıp sayılır. Ancak el altından oğlan tarafının istenmesi için haber gönderdiği durumlarda olmaktadır. Bu toplumlarda kız tarafının oğlan tarafına kızlarını alması için girişim yapması ayıplanır.

d)Kız isteme: Bunun için köyün ileri gelen veya oğlanın yakın akrabalarından iki kişi kızı istemek için, oğlan babası tarafından kız babasının evine genellikle akşam gönderilir. Bundan kız evine “Bu akşam hayırlı bir iş için yanına varacağız. Bir çayınızı içeceğiz” şeklinde haber gönderilir. Akşam olduktan sonra kız evine gidilir. Kız babası tarafından karşılanır. Eve buyur edilir. Havadan sudan biraz konuşulur ve kahveler içildikten sonra varanlardan büyük olan kız babasına “ Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile kızınız (kızın ismi söylenerek) oğlumuz (adı söylenerek) ye istiyoruz” der. Buna karşılık kız babası da “ Nasip olursa olur” diye cevap verir. Sonra konu geniş bir şekilde konuşulur. Konuşmalarda delikanlının iyilikleri, sözün eri olduğu, ailesine bağlı olduğu, hırsızlığının ve uğursuzluğunun olmadığı; adının şimdiye kadar bir namus işine karışmadığı, içki ve kumarının olmadığı, sigara içmediği, işinde gücünde olduğu, işi ve geçimi konularında bilgi verilir. Kız içinde huy ve fiziki güzelliği, dedikodusunun olmadığı, işi gibi konuları anlatılır.

Konuşmalar bitince ve geç vakit olunca kız babası, duruma göre gönlü yoksa “ Bizim onlara yarar kızımız yok, yitiklerini başka yerde arasınlar “.diyerek kesip atar. Eğer gönüllüyse “ Bizimde eşimiz dostumuz var. Onlara bir danışalım. Bizde bir araştıralım, sorup soruşturalım. Kıza soralım, bakalım” diye cevap vererek dünürcüleri uğurlar.

Kız isteme bazen tatsız olaylara da sebebiyet verebilmektedir. Bilhassa kızın ve ailesinin gönülsüz olması halinde bu tatsızlıklar olmaktadır. Bu gibi olaylarda oğlan ya kıza laf atmış, yada adını çekmiş, veya aile arası açık olmakla birlikte, kız ve ailesinin gönlü başkasındadır. Eğer bunlar söz konusuysa dünürcülerin eve kabul edilmemesi, evden kovulması, dünürcülere ikram yapılmaması, ayakkabılarının saklanması veya “ Yitiklerini başka yerde arasınlar “ gibi söylemlerle öneriyi kabul etmemesi olabilmektedir. Konu böyle durumlarda kızın verilmemesi ile sonuçlanır

Diğer yandan “ Kız evi, naz evi” misali uzun sürse kız için söz verilmemesi, işin uzatılması da olabilmektedir. Bu anlamda aynı kızı aynı delikanlının üç yıl istediği vakalarda olmuş ve sonucu olumlu olmuş evlenmeler söz konusudur. Bu gibi durumlarda konuyu anlatmak için “Ne kesip atar, nede dünürcüyü küstürür” ifadesi söylenmektedir. Köyde gönüllü olsa bile en az üç, dört kere kıza dünür yollanır. Birden söz verilmez. Bu gibi durumlarda “ Kızı vermek için canları çıkıyormuş” dedirtmemek için işi uzatırlar.

Eğer aile gönüllü ve oğlanı beğenmişse “ Eşe dosta ve kıza sormak için süre istenir. Böyle durumlarda bile söz kesme uzatılır. Kız babası, bunu kendi babasına, kayınpederine ve akrabalarına ve büyüklerine danışır. Onların gönlünü mutlaka alır. Oğlan tarafını tanımıyorsa sorup soruşturur. Bu arada da kızının ağzını da yoklatır. Kız “ Olur, gönlüm var “ dedikten sonra söz kesmek için gün verilir. Yörüklerde evleneme konularında, bilhassa kız vermede anne çok büyük bir söz sahibidir. Geriden kızın gönlü, babanın gönlü onun elindedir. Onun gönlü yoksa o kız verilmez.

e)Söz kesme: Kızın ailesi tarafından verilmesine söz verilmesine Söz kesme denir. Bir süre ve kaç kere dünür istemesinden ve gönül işi tamam olduktan sonra kız ailesi tarafından söz verme zamanı gelmiştir. Söz kesme için oğlan evine gün verilir. Kız ailesi o akşam kızın dedesi, ebesi ve amcaları ile dayılarına, yakın akrabalarına o gün için haber verilir. Akşam dünürcüler gelince kız tarafından hazırlanan kahve dünürcülere ikram edilir. Bu toplantıda dünürcü tekrar yukarıda ki gibi kızı isteyince baba veya evin büyüğü “ Verdim gitti. Allah iyi geçimler versin, mutlu olsunlar, dumanları doğru tütsün” der. Kız büyüklerin ve dünürcülerin elini öper. Bunun üzerine iş takı istemeye gelir.

f)Takı isteme: Kızın sözü, olumlu yönde verildikten sonra sıra takı istemeye gelmiştir. Bunun için oğlan tarafının ekonomik durumuna göre: altın, sarı lira, beşibirlik, kırklık ve ikilik gibi takılardan kaçar tane isteneceği söylenir. Dünürcüler istenenleri çok bulursa düğün sahibi adına indirim yapılmasını isteyerek verebileceklerini belirtir. Kendileri için düşüm isterler. Dünürcülerin araya girişimleri ile orta nokta bulunarak takılacak takı miktar ve çeşidi belirlenir. Bu bittikten sonra şerbet içme –nişan günü belirlenir.

g)Nişan-Şerbet içme: Yörükler nişan yapmaya şerbet içme de derler. Şerbet içme kız ile delikanlının evlenmeye karar verdiğinin bir törenidir. Bu iş için şerbetin içileceği gün belirlenir. Nişan gününden birkaç gün önce köy şerbete davet edilir.

1.Nişan Helvası: şerbet gününden bir gün akşam eş dost toplanarak nişan helvası karılır. Önce evin önüne bir ateş yakılır. Etrafında düğün sahipleri ve akrabaları toplanır. Bunun için ateşin üzerine konulan bir dığan içine zeytin yağı dökülür. Az ısındıktan sonra üstüne un doldurulur. Yağ ile un karıştırılarak un kavrulur. Sonra bunların üstüne pekmez dökülür. Pekmez ile kavrulmuş un karıştırılarak hamur gibi oluncaya kadar kavrulur. Bu iş bilen tarafından yapılırken halk etrafta toplanmıştır. Helvacı halkı güldürmek için alnından ter silmiş gibi yaparak helvanın içine atmış taklidini yapar ve halkı güldürür. Ayrıca toplanan halkta karıştıran kişiye “ dığan yandı, iyi karıştır, daha olmadı, olduda öte bile geçti” gibi güldürecek sözler söylerler. Taklidi hareketler yaparlar. Bunda amaç helva yapılırken halkı güldürmek ve neşelendirmektir. Hamur halinde indirilir. Bu yapılan helvaya nişan helvası denir. Ateşten indirilen helva tabaklara katılır, Bunlar tabakta donar. Bu helvanın büyük çoğunluğu gelen ahali tarafından yenir. Bir kısmı da topak yapılır. Bu topak helvanın birazı ile tabaklara katılan helvanın bir kısmı, kız evine gönderilir. Bu helva, takı ve kıza alınan hediyeleri götürecek bayanlara verilir. Baş tutan bir kadın topak helvanın birazını beline bağlayarak giden bayanlar tarafından hep birlikte yenir. Tabakta götürülen helva ve hediyeler kız evine teslim edilir.

2.Şerbetin içilmesi: Şerbet belirlenen günün akşamında içilir. Önceden erkek ve kız evi tarafından köylü davet edilir. Oğlan evi tarafından davet edilenler çoğunlukla oğlan evinde toplanırlar. Akşama hazırlıklar yapılır. Şerbet için bir teneke pekmez, yeterince kupa (Bardak), peşkir (havlu) alınarak hazır edilir. İki lokum sandığı ve iki piskevit kutusu heybeye yerleştirilir. İki kolon yağı şişesi de unutulmaz. Bunlar bir deveye yüklenir. Gidecek kadınlarda hazır olur. Akşam hep birlikte doğru kız evi. Akşam köylü akın akın kız evinin önünü doldurur. Meydana ateş yakılır. Serilen çullar üzerine keçe, kilim, döşekler serilmiştir. Bunlara yaşlılar otururken gençler ayakta duruyorlar. Bayanlar evin içine veya dışında ayrı bir yere toplanırlar. Gençlerin bir kısmı yer gösterirken, bir kısmı pekmezi suyla karıştırarak şerbetin tadını buluncaya kadar karıştırırlar. Bunun miktarı gelen kişiye göre ayarlanır.

Şerbet içilmeden önce, içeride bulunan kıza bir yakını tarafından bir mendil götürülür. Kız bu mendili bağlar. Yanındaki kişi bu bağlı mendili kızın sağ koltuk altından dua okuyarak üç kere geçirir. Bu kızın şerbet içilmeye gönlünün olduğunun bir işaretidir. Bu bağlı (tüğlü) mendile “mahrama” denir. Bu mendile atılan düğüm kız ve oğlanın kalplerinin birbirine bağlandığı ve nikah olup helalından evleninceye kadar birleşmenin olmayacağı anlamını da taşır. Dikkat edilirse bu düğümü kız vurmaktadır. Buda Yörüklerde ailenin direğinin kadına bağlı olduğunu ve kadına verilen değeri göstermektedir. Sonra bu mahrama mendili oğlana verilir. Bu düğün gerdek gecesine kadar çözülmez. Gerdek gecesi çözülür.

Mahrama getirildikten sonra şerbet dağıtımına geçilir. Şerbet yapıldıktan sonra İlk bardağa konan şerbet bardağının birisi, bir yerde görünmeden saklanan damada bir arkadaşı veya sağdıcı tarafından gizlice götürülerek içirilir. Damat adayı da bu kişiye iyi bir bahşiş verir. İkinci şerbet bardağı da kızın en samimi arkadaşı tarafından yapılarak kıza içirilir. Damat şerbeti içince silahlar konuşturulur. Bu şerbetin damat ve kız tarafından içildiğinin işaretidir.

Çok önceleri oğlan annesi ve giden kadınlar tarafından hediyeleri giydirilen kıza takıları takıldıktan sonra yüzüğü takılırdı. Oğlanın yüzüğü annesi tarafından mahrama ile gönderilirdi. 1960 yıllarından sonra ise kız ve oğlan kadınlar tarafından bir araya getirilerek bir büyük tarafından yüzükleri takılır oldu. Bu kadınlar tarafından alkışlanır. Gelinlikte büyüklerin elini öper

Daha sonra doldurulan bardaklar birer tepsiye konularak önce büyüklerden başlamak üzere hem kadınlara hem erkeklere dağıtılmaya başlanır. İkinci bir kişi elindeki leğen içinde lokum ve piskevit, üçüncü kişi de bir elinde kolonyası şişesi diğer elinde havlu ile en arkada hizmeti sunarlar..

Böylece şerbet içildikten sonra geç vakit halk dağılır. İş tamamlanır. Dağılırken de silah konuşturalar olur. Daha sonra pekmez şerbetinin yerini şeker şerbeti almıştır. Son yıllarda şerbet kalkarak salonlar araya girince şerbet içme tarih sahnesinden silindi.

h)Kız yanına gitme: Nişan yapılan kız ile damat adayının açık görüşmesi yasaktır. Bu ayıp ve büyüklere saygısızlık olarak algılanmaktadır. Onun için kız ile oğlanın görüşmesi gizli olur. Hatta bazı aileler söz kesilirken bunu hatırlatırdı. Bundan dolayı görüşmeler geceye kaymıştır. Bunun için oğlanın haber yollamasıyla kız, herkes yatınca yavaşça kapının kilidini, yada kürsüsünü açar. Yatağında nişanlısını bekler.Oğlan gizlice gelerek kapıyı açar ve kızın odasına girer. Bazı hallerde oğlanın ahırdan samanlık içindeki delikten eve çıktığı görülmektedir. Yatağa yatarlar. Görüşme burada olur. Bu görüşme sırasında oğlan nişanlısına, ayna, tarak, lokum gibi tatlı getirir. İlk buluşmalarda altın, yüzük, küpe gibi takı getirenler de olmaktadır. Buna genel olarak anne müsamaha gösterdiği halde baba göstermez. Herhalde bunu namus meselesi olarak algılamaktadır. Eğer babanın haberi olursa oğlanın görünmeden kaçması için öksürdüğü, ihtiyaç için dışarı çıktığı, eşini kaldırmak için çağırdığı,”İçeriye kedi girmiş, kovalayın “ gibi sözler söylediği çocukluğumuzda duyduğumuz duyumlardır. Günümüzde ise bunlar mazide kaldı.

Gerçek Bir hikaye:

Nişan yapılmış aradan 15 gün geçmişti. Kız ile oğlan birbirini iyice tanımıyorlardı. Zaten nişanlı da komşu köydendi. Çoban olan oğlan bir gece nişanlısının yanına gitmeye karar verdi. Nişanlısına akşam geleceği haberini yolladı. Komşu köyden bir ayna, bir tarak, bir kilo da lokum aldırmıştı. Akşam davarı yatağına yatırdıktan sonra geç vakit davarı örüttü. Tekrar davarı ağılına yatırdıktan sonra yola düştü. Gözünde uyku eseri yoktu. Yarım saat sonra nişanlısıgilin evinin önündeydi. Şöyle evi bir dolandı. Ortalık sessizdi. Ocak söndürülmüş, herkes derin uykuya dalmıştı. İçeriki evde yatan nişanlısı sevdiğini bekliyordu. Haber etmek için tahtadan yapma kelce kapıya (pencereye) bir çakıl attı. Çakılın çıkardığı “tık” sesi kıza nişanlısının geldiğini bildiriyordu.Kız yerinden yavaşça kalktı. Ayaklarının ucuna basarak karanlıkta el yordamıyla kapıyı açtı. Dışarıda bekleyen oğlan içeriye süzüldü. Arkasından kız kapıyı tıkırdatmadan kapatarak o da odaya girdi. Ara kapıyı gıcırdatmadan kapattı. Yorganının altına girdi. Yan tarafını açarak nişanlısının yanına sokulmasına müsaade etti. Oğlanın üstü başı davar gübresi kokuyordu; ama bu koku onu rahatsız etmedi. Yavaş sesle biraz konuştuktan sonra ikisi de heyecanın etkisiyle yorgun düştü. Uzaktan gelen oğlan uyuya kaldı. Kız da onu rahatsız etmemek için biraz uyumasına müsaade edeyim derken o da uykuya daldı. Tünekteki horoz sesleriyle kız uyandı. Geç kalmışlardı. Kız bir baktı. Gölün içinde kalmış. Oğlan döşeğe kaçırmıştı. Sessizce oğlanı uyandırdı. Oğlan bir baktı. Ortalık berbattı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bereket ki karanlık olduğu için kız yüzünü görmüyordu. Kız utangaç bir sesle “Döşeği ters çevirelim” diyebildi. Yerlerinden fırladılar. Döşeği ters çevirdiler. Oğlan utancından “ Allahısmarladık” bile demeden kapıdan çıktığı bir oldu. Yolda kızın kendisine verdiği mendili bile unuttuğunu fark etti. Şimdi davarın yanına koşar adımlarla ilerlerken nişanlısının yüzüne nasıl bakacağını düşünüyordu.

I) Çeyiz Hazırlama: Evlenmede kız tarafının yeni yuva için hazırlamış olduğu yatak yorgan, mutfak ve giyeceklere çeyiz denir. Bu hazırlıklar kız gelinlik çağına girince başlar, nişanlılık süresince hızlanarak devam eder, düğün ile çeyizin yeni yuvalarına götürülmesiyle sona erer. Bu uzun süreli bir hazırlıktır. Gelin çeyizinde bilhassa el işleri, dokumalar, elbise dikimleri zaman içinde halledilir. Yatak yorgan belli bir hazırlıktan sonra dikilirler. Yatağın pamuğu temin edildikten sonra pamuk atımı, yorgan, yastık ile döşeklerin dikimi uzun süre ister. Kıza yapılacak dokumaları için pamuk ve yün temin edilmesi, bunların atımı, eğrilmesi, tezgahlarda, çulfalıklarda ve ıstarda dokunması emek ve zaman ister. Kızın el işi ile iğne oyası yapması, mendil ve yazma oyları, çorap örmeler yapması kolay iş değildir. Bu işler yapılırken köyde yardımlaşma yapmak esastır. Mutfak eşyaları da aile ele para geçtikçe alır durur. Düğün yaklaştığında şehirden alınacaklar da alınarak çeyiz işi tamamlanmış olur. Çeyizin çokluğu ve azlığı ailelerin ekonomik durumu ve gelinin kayınpederi evinde yada ayrı evde oturmasıyla ilgilidir. Yörüklerde takı işini oğlan evi, çeyiz işini ise kız evi karşılar. Elbette oğlan tarafının da çeyize katkısı olur. Hele gelin yeni bir eve oturacaksa evin tüm eşyaları hazırlanır. Böyle durumlarda oğlan evi daha çok katkı sağlar. Genellikle oturma odası ve mutfak eşyasını düzer. Bu iş birazda iki ailenin anlaşması ile olmaktadır. Gelinin özel olarak yapılmış süslü ve oymalı bir çeyiz sandığı olur. Çocukluktan beri etmiş olduğu el ve örme işlemeleri, özel eşyaları, kıymetli malları, ziynet eşyaları bu sandıkta saklanır. Buna çeyiz sandığı denir. Bu sandık her zaman kilitli bulundurulur.

DÜĞÜN

(Yazısı devam edecek)

İletişim için:

Telefonlar:

Başkan : Ahmet OLGUN : 0505 7582914

Başkan yrd :Ahmet YURTTAŞ : 0532 7262499

Muhasip : Durali DOĞAN : 0533 6695789

Yazman : Nurettin OLGUN : 0536 4035390

Üye : Mustafa GÜNAL : 0535 2002039